BAŞAKŞEHİR TARİHÇESİ
Yarımburgaz Mağaraları
İstanbul’da insanlığın ilk izlerine Başakşehir’de bulunan Yarımburgaz Mağarası’nda rastlanılmaktadır.. Yapılan arkeolojik araştırmalar bölgenin çok eski bir geçmişe sahip olduğunu ve burada tarih öncesinde insanların yaşadıklarını ortaya koymuştur.2 Mağara ve çevresinde tespit edilen arkeolojik kalıntılar Paleolitik döneme ait olup insanların balıkçılık ve avcılık ile uğraştıklarını göstermektedir. İstanbul’un ilk yerleşim yeri olan bu bölge, insan topluluklarının ilk yaşam yuvası, ilk avcı ve balıkçı barınağı ve ilk tarım toplumunun üretim alanı olur.3 Mağara, Avrupa’nın en eski insan yaşamına ait izleri barındırdığından dünya kültür tarihi açısından da büyük ehemmiyete sahiptir. 2,5 km güneyinde yer alan Küçükçekmece Lagün Gölü ve önünden akan Sazlıdere ile zengin su kaynaklarının yakınında olması, mağaraya doğal bir barınma özelliği kazandırır.
Ni’me’l-Ceyş ABDULLAH Efendi Kabristanı İkitelli
Tarih öncesi devirlerden itibaren stratejik bir ehemmiyete sahip olan ve insan topluluklarının geçiş güzergâhında bulunan İstanbul, bu özelliğini tarih boyunca sürdürür. Bunlar içinde Başakşehir bölgesinin ise ayrı bir yeri vardır. Bizans’ı, imparatorluğun batıdaki topraklarına ve Avrupa’ya bağlayan “Via Egnetia” adı verilen ana yol çevresinde bulunan Başakşehir’in güneyi, her zaman stratejik öneme sahip bulunur. Bu konumu sebebiyle İstanbul’a yapılan akınlarda geçiş yolu olarak kullanılır; Hunların (375), Avarların (626), Bulgarların (813), Peçeneklerin (1090) ve Haçlıların (1096-1261) saldırılarına maruz kalır.
İstanbul’un fethine kadar Başakşehir, İstanbul’un et ve tarım ürünleri ihtiyacını karşılayan bir bölgeydi. Yöre Müslüman Türklerle ilk defa, Yıldırım Bayezid’in 1394’te İstanbul’u muhasarası esnasında askerlerin buradan geçmesi esnasında tanışır. Daha sonra Fetret devrinde Şehzade Musa Çelebi (1411) ve müteakiben Sultan II. Murad’ın (1422) seferleri ile bu bağlantı artar, nihayet Fatih Sultan Mehmed’in Edirne’den çıkardığı fetih ordusu bu güzergâhı kullanarak İstanbul’a gider. Nitekim niʼme’l-ceyş Abdullah Efendi’nin kabrinin İkitelli köyünde bulunması, Fetih ordusunun bu güzergâhı kullandığının güzel bir delilidir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hadis-i şeriflerinde “Kostantiniyye mutlaka fetholunacaktır, onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden asker ne güzel askerdir” buyurmuşlardır. İstanbul’un fethine katılan askerlerin “Ni‘me’l- Ceyş” olarak adlandırılması bu hadis-i şerifteki tanımlamadan ileri gelir. Fethi anlatan kaynak eserlerde Edirne’den yola çıkan Fetih askerinin çoğunlukla sur dibinde şehit oldukları ve şehit edildikleri yerlere defnedildikleri kayıtlıdır. Ancak yolda değişik sebeplerle şehit olanlar da ni‘me’l-ceyş olarak kabul edildiğinden vefat ettikleri yere defnedilir. İşte bunlardan biri de Abdullah Efendi’dir.
İkitelli Köyü Başakşehir’in kuruluşunun çekirdeğini oluşturan İkitelli köyü ile ilgili ilk tarihi kayıtlara 904/1498 tarihli Haslar kazası tapu tahrir defterinde rastlanmaktadır.. Defterde Karye-i Kitelli olarak geçen köyün, Haslar kazasına bağlı olduğunu ve nüfusunun tamamının Müslüman olduğunu görülmektedir. Daha önceye ait bir kaydı tespit edilemeyen köy, İstanbul’un fethinin sonrasında kurulmuştur. 65 haneli köyden toplanan gelir 976 akçe olup bunlar hane, ganem (koyun), bağ ve bahçe, asiyab (su değirmeni), asiyab-ı bâd (yel değirmeni), küvvâre (arı kovanı), arûs (evlenme vergisi), giyah (ot) öşrü, çayır bahası ve mezralardan elde edilen vergilerdir. Yetiştirilen zahire ise buğday, alef (hayvan yemi), arpa, kapluca ve burçak idi..